Yeni dönemin absürt konuları

Zaman zaman, o gün için absürt sayılacak konulara girdiğimi bilirsiniz.
Bugün de öyle yapacağım.
Becerebilirsem uzun da yazmayacağım inşallah.
Genelde yazıları haftada bire veya ikiye indirdiğim için uzun yazıyorum. Nasıl olsa bir seferde okumazlar, bir hafta boyunca okusunlar diye rahat rahat yazıyorum. Bu kere kısa olsun istiyorum.
Biri iki beylik laf edeceğim.
Önce Ekmele(dd/tt)in İnsanoğlu Beye bir soru:
Muhalefetin çatı adayı olmaya, sizi ne/kim ikna etti?
-Zaten zihniyet olarak CHP’li miydiniz? Yoksa hakikaten inandınız mı seçileceğinize?
Birincisi doğru ise yıllarca insanları niçin aldattınız. İkincisi doğru ise nasıl bu kadar saf olabildiniz?
Bu da değilse, İslam, din, iman, Müslümanlık etrafında dönüp duran isminize ve “âlim” olan titrinize, neden böyle bir zaaf karası çaldınız. Kendinizi Süfyan Rejimi’nden yana gösterdiniz!
Belki de ta baştan hep “karşı” taraftınız. Yoksa İslam Konferansı Genel Sekreteri Yapmazlardı sizi değil mi?
* * *
Tayyip Erdoğan Köşk için adaylığını açıkladı. İnşallah akıbeti ‘hayır’ olur!
Göründüğü kadarıyla da seçilecek!
Konuşmasını Fatiha ile bitirdi. Fatiha bir başlangıçtır.
Fatihe, ilginçtir. Ebced’in tüm harflerini barındırmaz. Bazı harfler görmezlikten gelinmiştir. Büyük kitleleri sevk ve idare edenler bazı şeyleri görmezlikten gelebilmeli! Peygambere Allahu Azimuşşan ne buyurmuştu, “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, (her kusurlarını cezalandırsaydın) onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” Liderliğin temel özelliği!
Ve yine o Sebü’l-Mesanidir. İkili bir dünyanın tasviri var orda. Kul ve Rab, iyi ve kötü, mümin ve dallîn. Doğru yol üzerinde ve sapkın. Ve tabii takip edilecek yol ve yöntemi. Yeni bir döneme başlayacakların dikkat etmeleri gereken izler, özler, yokuşlar ve düzler…. Hepsi var. Müdrik olmak ne güzel! Din gününde her şey ortaya döküldüğünde, müstakim bir çizgi takip ettiğini görmek ne hoş!
…….
Evet, o muştulanmış dönemin gelmesi yakındır; başlangıç yapılmalıydı.
İslam ağacı burada kesildi. Kökü bizde! Yeşerecekse yeniden, filizlerini bu topraklarda sürecek…
Eğer hakikaten, o dönemin vakti geldiyse ve kendisi de o dönemin ‘adamlarından’ ise başarmasını Amerika, Rusya dâhil hiçbir kuvvet önleyemez. Allah’ın, desteği beraberinde olsa, cumhurbaşkanlığı döneminde de bahtı yaver gider.
Ancak bana göre elini rahatlatmadan köşke çıkıyor. Çünkü kendisi oraya çıktıktan sonra Ak Parti’yi istediği kadar sevk ve idare edemez edemeyecek! O farklı zannediyor ama öyle. Belki kendi cumhurbaşkanlığı döneminde iken bile Ak Partideki çözülmelere takın olur. Ak Parti menfaat ve merkez parti oldu, zira. Onun zamkı kendisiydi. O olmayınca kim yapıştırıcı olacak ki!
O zaman, çıktığı köşkte, eski cumhurbaşkanlarından farklı olamayacak. Çünkü Anayasa buna müsaade etmez. Dolayısıyla neden yapmak istediklerini rahat yapabilmesi için Anayasa’yı değiştirmedi?
Eski köklerin üzerinde nasıl farklı bir ağaç var edecek! Keyfî, küfrî ve cebrî bir rejimin bakiyyesi olan bir anayasa ile o cennet-asa geleceği nasıl filizlendirip yeşertecek…
* * *
Ben açık söyleyeyim, Türkiye, hem insani yaklaşımda, hem dış politikada, Bediuzzaman’ın getirdiği yeni yaklaşım olan “müsbet hareket” anlayışını temele oturtmazsa, o aydınlık geleceği inşa etmekte zorlanır.
Çünkü geleneksel İslami anlayış ve yaklaşım ile oraya varamayacağımız görülüyor. Mücadele ve cihad denilen şeyin yol ve yöntemi değişti. Biz hala eski usullerle hareket ediyoruz. Bugünün mücadele yaklaşımlarına uymuyor o eski yöntemler! Bu da başımızı derde sokuyor. Ve yazık ki Sayın Erdoğan’ın etrafında birikmiş zekâların büyük bir kısmı, geleneksel anlayıştan gelen insanlar ve eski yöntemlerden kurtulamıyorlar.
Bu açıdan Sayın Erdoğan’ın gelecekle ilgili tasarımları boşlukta kalıyor. Keşke Anayasa değişikliği yaparak çıksaydı oraya. O zaman, yeni başlangıç yaptığı hali, inşa etmekte zahmet çekmezdi.
Bununla birlikte, ümitvarım. Bugün kendisiyle ilgili gördüğüm rüya bu ümidimi pekiştirdi. Esas mesele, kimin kim olduğu noktasında hala bir ‘tebeyyün’ olmaması… Roller karışmış görünüyor. (Mamafih, beklenti içinde olanlar, çoğu kere bekledikleri şeyin geldiğini anlayamazlar! Benim durumum da öyle olabilir mi?) İş, “ehli”nde ise mesele yok. Değilse, Ömer (ra) de olsanız, netice alamazsınız.
Hatırlayın, bir gün Peygamber efendimiz Yahudilere ait bir mahalleden geçerken, Hz. Ömer’e bir çocuğu gösterdi ve dedi ki “Bu çocuk gelip İslam’da tahribat yapacak olan İslam deccalına benziyor” . Hz. Ömer hemen kılıcını çekti, öldürmek için. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
-Dur ya Ömer! Bu çocuk gerçekten oysa onu sen öldüremeyeceksin! Değilse masum bir çocuğun kanına girme! (Veya buna benzer bir ifade…)
Yani demek oluyor ki vazifesi olmayan, bir şey yapamaz. Bu deccal rejimini öldürecek malum kişidir! “Tebeyyün” dediğim mesele bu!
* * *
Bugünlerde, cemaat, hizmet, camia kelimelerini kullanmaktan korkuyorum. Aynı cümlede Fethullah Hoca ismiyle Tayyip Erdoğan ismini birlikte kullanmaktan da çekiniyorum. (korkak diyebilirsiniz; evet ben hakikaten korkarım; fitne çıkarmaktan korkarım) İnsanlar, arenadaki kırmızıyı görmüşe dönüp saldırıya geçiyorlar. Tarafgirliğin tribünleri doldurduğu bir zamanda tarafsız söz, bela çekiyor!
Bir zamanlar “Necaşi’ye Sığınmak” diye bir yazı yazdım, nerede ise dinden çıkaracaklardı beni.
“Bir gün gelecek, milletin selameti için APO’ya ihtiyaç duyulacak” dedim yine öyle.
“Amerika’yı (Hıristiyan ümmetini) Siyonistlerin kullanımından kurtarmadıkça, Müslümanların başı beladan kurtulmaz” dedim yine öyle…
Şimdi de diyeceğim ki “Hoca Efendi’yi, paralelci yapının elinden kurtarıp yeniden bize ait kılmazsak, bize huzur yok”, yine küplere bineceksiniz!
Ama ben yine de diyorum. Diyorum ki bu yeni dönemin hatırası için;
Bir; Necaşileri tanıyıp onlarla birlikte hareket etmenin yolunu bulmak zorundayız. Çünkü İslam-Hıristiyan ittifakının vakti geldi: Zeminini biz hazırlamazsak, başkaları hazırlar nimetini de onlar devşirir. Bu da her ülkedeki dindar ruhanileri tanımakla ve yakınlaşmakla olur. Amerika’da İsrailci politikaları karşı mücadele veren bir yığın gruplar var; onlarla ittifaklar kurulmalı! Onları da Siyonizm’in manevi istilasından kurtarılmalı! Çünkü bu dönemde iş başı yapacak zatın vazifeleri arasında o da var! Demiri eritmeli lazım!
İki; APO’yu oradan çıkarıp bu ülkenin hizmetinde istihdam etmenin vakti geçiyor. Birileri Kürt ve Türk kardeşliğinin kapısı açılmasın diye, ‘anahtar’ı değiştirmeye çalışıyor. APO, devre dışı kaldığında barış süreci de sil baştan olur… Çünkü Anahtar şimdilik o! Kürt, İslam ittihadının inşasında kullanılabilecek en uygun zamktır! Her kavmin içinde varlar çünkü.
Üç; Fethullah Hoca’nın uzaklardaki hicret dönemi bitiyor. Yakında Amerika’dan ayrılır. Bu, biz istediğimiz için değil, onlar artık ondan istifade edemeyecekleri için olur.
Eğer orada “kendi rızası dışında” tutuluyorsa, artık bırakmak zorundalar. Kendi rızasıyla duruyorsa ayrılma vakti geldi. Dikkat edin, konuşmaları da sansürlenmeye başlandı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının geleneksel iftarına gönderdiği konuşmanın “Ankara’ya Hasretini ve özrünü bildiren”, barışa yol arayan cümleleri yayınlanmadı.
Demek ki kuşatılmış! Mademki söylediklerinin tamamı bize aktarılmıyor, ihtimaldir ki söylemedikleri de söylenmiş gibi bize aktarıyor olabilirler!
Hatırlayın, hepimiz, Saddam’ın cehennem topunun varlığına inanmıştık. Ta İstanbul’u, Ankara’yı vurabilecek toplarının gazetelerde çarşaf çarşaf resimleri çizilirdi o zamanlar.
Ben meseleye Türk milletinin geleceği açısından bakıyorum… Ve diyorum ki bu yeni dönemde, kartlar yeniden dağıtılsın ve ona göre bir strateji çizilsin. Yarın millete lazım olacak insanları kötü harcamayalım!
* * *
Zihnimizin şurasında burasında hala eski rejimin telkinleri, öfkeleri dururken, tam ve net bir yeni dünya resmi çizemeyiz. Üzerine silinmez kalemle notlar alınmış bir varaka, yeni dönemin planlarını çizerseniz, iki adım sonra izler karışmaya başlar. Yüreğinde buzağı sevgisi taşıyanların yapacakları ilk icraat kendilerine bir buzağı heykeli yapmak olur!
O yüzden öfkeleri ve ön yargıları bırakarak, insan ve İslam esaslı bir gelecek tasvirine ihtiyacımız var. Bu da bu zamanın imamı ve müceddidi olan Bediuzzaman’ın fikirlerini dikkate alınmadan olmaz! Vakti de geldi. İnşallah ‘kâzip’ bir şafak değildir yaşadıklarımız!
İşte gürdünüz yine uzattım!
Selam ve dua ile